Düşünün, bir sergi salonundasınız.
Tablolar, heykeller yok; onların yerine insanlar sergileniyor.
Ama öyle sıradan insanlar değil, nezaket sahibi insanlar.
İçeri giriyorsunuz, rehber fısıldıyor:
“Sağdaki vitrinde pasif-agresiflere kurban gitmiş olanlar var. Solda ise çocukken ‘çok olgun’ denilen, ama büyüdükçe bu yükü taşıyamayanlar.”
İçerisi sessiz.
Çünkü nezaketin sesi yoktur.
Kendini anlatmaz, açıklamaz, savunmaz.
Sadece bir köşeye çekilir ve “O da kendi açısından haklıydı” diyerek kendini törpüler.
Cam fanusun içinde biri var, gözleri nemli ama dudakları gülümsüyor.
Etiketinde şu yazıyor:
“Defalarca yanlış anlaşıldı ama bir kez bile ‘beni anlamıyorsun’ demedi.
Kibarca içe çekildi.
Sevildi sanıldı.”
Bir başka fanusta biri var, oldukça yorgun görünüyor.
Altında not:
“İnsanların yükünü taşıdı, ama bir gün yorgunum demedi.
Çünkü onu yoranların çoğu, onu en çok sevenlerdi.”
Evet, burası bir çiçek sergisi değil, bir nazik ruhlar sergisi.
Çiçekler gibi kırılgan, saksıya konulmuş, yerleri mobilyayla uyumlu olacak şekilde ayarlanmış.
Ne zaman kendi kökünü göstermek istese, hemen uyarılmış:
“Senin karakterin böyle değil. Değişme lütfen.”
Bazılarının etrafında insanlar dolanıyor:
“Ne kadar tatlı biri, ne kadar iyi niyetli.”
Ama hiçbiri sormuyor:
“Sen nasılsın?”
Çünkü nazik insanlar, bir çeşit ruhsal büfedir.
İkram eder, sunar, beklemez.
Hesap da istemez.
Ve işin en trajik yanı:
Bu insanlar en çok, “senin gibi insanlar az kaldı” denilerek harcanır.
Sergide ilerledikçe küçük detaylar çıkıyor ortaya.
Bir kadının alnına yazılmış gibi:
"Ne zaman kendi hakkını savunmak istese, ‘çok alıngan’ dendi.”
Yanındaki adamın gözleri sabit, duruşu dimdik ama camdan bakıyor:
“İyi biri olduğu için sınırlarını çizen olmadı, o da herkesin hayatında biraz azalarak kaldı.”
Ve anlıyorsunuz ki:
Nazik olmak, çoğu zaman güçlü olmakla karıştırılıyor.
Oysa bu insanlar güçlü değil, dikenlerini içeri doğru büyüten çiçekler.
Serginin sonunda bir aynayla karşılaşıyorsunuz.
Altında şu cümle var:
“Bu sergide kendini gördüysen, artık sulanmayan yerlere kök salmayı bırak.
Çünkü çiçek olmak güzel,
ama sürekli budanmak bir yaşam biçimi değil.”
Işık sizinle olsun.
Saygılar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder