Beni anlamayacaksınız, biliyorum. Ama bu, yazmamam gerektiği anlamına gelmiyor. Hatta tam tersine, belki de tam da bu yüzden yazıyorum. Anlaşılmamanın, insana tuhaf bir özgürlük verdiğini fark ettim. Ne söylesem, “öyle demek istememiştir” diye düşünüyorsunuz. Bir süre sonra ben de kendime “öyle demek istememişimdir” demeye başladım. İnsan kendi cümlelerine yabancılaşınca, geriye kimin konuştuğunu sorgulamak kalıyor.
Bugün sokakta yürürken, ayakkabımın ucuyla kaldırım taşının arasındaki boşluğu yokladım. Orada duruyordu işte: bir boşluk. Kaldırımda, zihnimde, hayatımın her alanında… İnsan boşlukları hep kapatmak ister, ama nedense ben onlara bakmayı seviyorum. Belki de kapatırsam, yerine ne koyacağımı bilemeyeceğimden korkuyorum.
Karşıdan gelen biri bana baktı, sanki bir şey soracak gibi oldu. Sonra vazgeçti. İnsanların çoğu, sormak istediklerini sormuyor zaten. Belki de cevabın yükünü taşımak istemiyorlar. Bir köşede, elinde sigara tutan birini gördüm. Yüzü sigaranın dumanı kadar yorgundu. Göz göze geldik. Baktı, ama görmedi. Ben de ona baktım ama görmemeyi seçtim. Çünkü görürsen, düşünmeye başlarsın; düşünmeye başlarsan sorumluluk doğar.
Eve dönünce sayfayı açtım. En üste büyük harflerle “BAŞLANGIÇ” yazmışım. Altı hala boş. Başlamak, bitirmekten zor çünkü. Bitirdiğin şeyin hesabını verirsin, başladığın şeyin ise bahanesini… İnsan bazen bitirmemek için hiç başlamaz.
Pencereden dışarı baktım. Sokakta çocuklar top oynuyordu. Çocuğun biri topu eline alıp oyunu bozdu. Diğerleri bağırdı: “Öyle olmaz!” Öyle olmaz… Aslında hayat da böyle değil mi? Kurallar, kuralları koyanların canı sıkıldığında değişiyor. Ama biz hala “öyle olmaz” diye bağırıyoruz, sanki işe yarayacakmış gibi.
Bir ara, kendime dedim ki: “Sen galiba biraz fazla ciddiye alıyorsun her şeyi.” Sonra düşündüm; aslında her şeyi ciddiye alan ben değilim, hiçbir şeyi ciddiye alamayan da ben değilim. Arada bir yerdeyim. İnsan arada olunca, bir yere ait hissetmiyor. Ama ait hissetmeyince de, özgür olduğunu sanıyor. Oysa özgürlük dediğin şey, çoğu zaman kimsenin seni çağırmaması.
Ve işte bütün bunları yazarken fark ettim ki, ben hala başkasının anlayacağı şekilde yaşamaya çalışıyorum. Yani hala sahnedeyim. Seyirci sayısı azaldı belki, ama sahne hala aynı sahne.
Belki de en büyük özgürlük, perdeyi kapatacak cesareti gösterebilmekti.
Ama ben…
Dur. Burada durmam lazım. Çünkü devam edersem, biraz kendimi ele vereceğim.
Bir de şunu fark ettim: İnsan, en çok susarken yanlış anlaşılır.
Şimdi size tam olarak ne anlatmak istediğimi yazacağım sanıyordunuz, değil mi?
İşte tam o anda…
Ve belki de hiçbir zaman söylemeyeceğim şeyler, en doğru olanlardır.
Saygılar.
Işık sizinle olsun..
Seni anlıyorum fakat bazende ne yapmak istediğini ben bile bilmiyorum. Bazen diyorum çok değişti eskiden böyle değildi ama eskiler eskide kaldı. Belki zamanla herşey düzelir belki zamanla seni daha iyi anlarım.Tek isteğim eski hülya olman kendini toparlaman,kendine gelmen.
YanıtlaSilŞey var. Ben daha tee haz var dahası var’da kalmıştım. Şu ninja kaplumbağalardaki krang’in fotosunun olduğu zamanda. Yıl 2014 mü artık neydi… Eski zamanlar. Eski ve iyi zamanlar. Biz aslında çok aciz canlılarız. Cidden… besin zincirinin en altındayken zorba canlılar olduğumuz için en üste çıkmışız. Doğada 2 günden fazla yaşama şansımız yok. Kimileri bu gerçekten tamamen uzakta ve tüm dünyanın onun için yaratıldığını düşünüyor. Bunlardan değiliz elbette. Ama insan bazen bişeylerin kendisi için yapıldığını düşünmek istiyor. Konu bu değil tabi djfjfj konuşan insanların değil susan insanların sessizliğinin dinlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Susmak bazen bağırmak gibi çünkü. Sadece aynı dili konuşmak lazım anlamak için. Sırf uçuş hatırlansın diye ölünmez :/
YanıtlaSil