1.KATMAN- "UZATILMIŞ BASKI"
Merdivenleri hep sayardım. Kaç basamak olduğunu bilmek güven verirdi insana. İnsan basamak sayısını bilince, hangi adımda tökezleyeceğini de bilir gibi olur. Ama bu apartmanda işler öyle yürümüyor. Çünkü her gün bir basamak eksiliyor sanki. Ya da artıyor. Yemin ederim dün üçüncü katta bitiyordu, bugün beşinci kata kadar uzamış. Biri gece gizlice yeni basamaklar ekliyor olabilir mi? İşte tam burada insanın aklıyla alay eden bir mühendislik sorunu devreye giriyor.
Apartman boşluğundan her sabah aşağı baktığımda, o koku geliyor burnuma. Ne kokusu olduğunu bilmiyorum, ama insanı geçmişine gönderen cinsten. Biraz yemek kokusu, biraz çocukluk. Ve biraz da “hiç olmayacak şeylerin” kokusu. Mesela insanın, kimseye söylemeden, kendi içinde, çok küçük bir ihtimalle ama yine de umut ederek beklediği şeylerin kokusu.
Bir gün, tam dördüncü basamakta bir not buldum. İnce, sararmış bir kâğıda kurşun kalemle yazılmış:
"Beni burada bekle."
Bekledim.
Bir gün boyunca, kimse gelmedi.
Sonra bir hafta, sonra bir ay…
Gelen olmadı. Ama ben her gün aynı saatte, aynı basamakta durdum. Bir noktadan sonra, beklediğim şeyin gelip gelmemesi önemsizleşti. Çünkü artık ben de kendi kendimi bekliyordum. Bir gün, beklediğim ben gelecekti.
Arada sırada, aşağıdan komşular geçti. Merdiven boşluğunda duran birini gördüklerinde başlarını başka yöne çevirdiler. İnsanlar rahatsız edici şeyleri görmezden gelmekte çok iyidir. Mesela düşen birini, ağlayan birini, ya da sürekli kendini bekleyen birini.
Üçüncü ayın sonunda, fark ettim ki merdiven boşluğunda zaman farklı işliyor. Dışarıda kış gelmişti, ama burası hâlâ yaz kokuyordu. Ayakkabılarım tozlanmamıştı, sanki adım atmıyordum.
Ve not, hâlâ orada duruyordu, tek bir harfi bile silinmemişti.
Belki de bu apartmanda oturan herkes, bir basamakta kendi notunu bulmuştu. Ve herkes, kendi “kendisini” bekliyordu.
Beni en çok korkutan şey, belki de hâlâ beklediğim şeyin çoktan gelmiş olmasıydı. Belki yanımdan geçip gitmişti, beni tanımamıştı.
Şimdi bazen düşünüyorum… Belki de basamaklar bu yüzden sürekli değişiyor. Kimse, kendini bulamasın diye.
2.BASKI- "NOTUN SAHİBİ
Belki notu yazan, alt katta oturan yaşlı adamdı. Hani şu her sabah pencereden sokağa bakıp aynı sigarayı yakan. “Aynı sigara” diyorum çünkü o sigaranın hiç bitmediğini düşünüyorum. Aslında yanmıyor, sadece duman çıkarıyor gibi. Belki yıllardır beklediği bir şey vardı onun da. Ama beklemekten sıkılınca, başkasına devretti görevini. Bana.
Ya da belki üst kattaki kadındı. Çamaşır ipine hep aynı gömleği asar. Gömlek hiç ıslak olmaz ama her gün asılıdır. Belki o gömlek, beklediği adamın gömleğiydi. Yıkanmamış, ütülenmemiş, sadece “orada” tutulmuş. Belki not, gömleğin cebinden düşmüştü.
Bazen daha uç ihtimaller geliyor aklıma. Mesela apartmana hiç girmemiş bir yabancı yazmış olabilir. Gece yarısı, merdivenlerde yankılanan ayak sesleri… Sonra küçük bir kâğıt, hızlıca basamağa bırakılır. Bir adres değil, bir isim değil. Sadece “Beni burada bekle.” Çünkü beklemek, en ortak duygudur.
Ama en korkuncu şu ihtimal: Belki notu ben yazdım. Hatırlamıyorum. Çünkü bazen insan kendi kendine tuzaklar kurar. Gelecekte bir gün, geçmişte bıraktığı izleri bulsun diye. Ama sonra o izleri görünce de korkar.
Bir keresinde rüyamda gördüm onu. Basamağa oturmuş, bana bakıyordu. Ama yüzü yoktu. Ellerini dizlerine koymuştu. “Geldin mi?” dedi. Sesini duydum, ama dudakları yoktu. “Belki de ben geldim” dedim. O zaman başını salladı. “Geç kaldın” dedi.
Uyandığımda, merdivenlerin sayısı yine değişmişti.
3.KATMAN- "MERDİVENLERİN SIRRI"
Merdivenler değişiyor çünkü insanlar değişiyor. Ama kimse kabul etmiyor. Hepimiz kendi hayatımızın aynı basamaklarında olduğumuzu sanıyoruz. Oysa dün çıktığımız basamak, bugün bambaşka bir yere açılıyor. Bir gün mutfağa, bir gün denize, bir gün hiç tanımadığın bir yüzün önüne.
Belki de apartmanın bir planı var. Herkesin kendi kendine yakalanacağı bir “kayıp basamak” anı. Hayatın ara katları vardır; ne başladığın yerdesindir, ne de varacağın. İşte ben o ara katta kaldım. Asansör bozulmuş, merdivenler sürekli değişiyor.
Bazen düşünüyorum, bütün hayatım bu merdiven boşluğundan ibaret olabilir. Yukarı çıktığımı sanırken aslında hep aşağı iniyor olabilirim. Belki de bütün apartman ters duruyor.
İnsanlar soruyor bazen:
— Neyi bekliyorsun?
Cevap vermiyorum. Çünkü beklemek, söylenirse bozulur. Hele ki kime veya neye olduğunu söylersen… Beklemek, görünmeyen bir sözleşmedir. İki taraf da imzaladığını bilmez ama yine de yürürlükte kalır.
Belki merdivenler bu yüzden uzayıp kısalıyor. Kimse, tam olarak beklediği şeye denk gelmesin diye. Bir şekilde hep ya bir basamak eksik, ya bir basamak fazla kalsın.
Ve ben… bir gün o eksik basamağın yerine kendi adımı koyarsam, belki beklediğim şey de beni bulur.
Ama o gün geldiğinde, artık onun ne olduğunu hatırlayabilir miyim, bilmiyorum.
Yine kafamda o ihtimal yankılandı:
"Geç kaldın"
O an, beklediğim şeyin çoktan gitmiş olabileceğini düşündüm. Ama asıl tuhafı, bu ihtimalin gerçekleşmesi içimde hiç bir üzüntü hissettirmedi. Çünkü beklemenin kendisi, bulmaktan daha gerçekti.
Çünkü bazı kapılar, açılmak için değil, insanı önünde tutmak için vardır.
Ve belki de… hayat dediğimiz şey, başından sonuna kadar, dördüncü basamakta, elinde buruşmuş bir notla kendini beklemektir...
Saygılar.
Işık sizinle olsun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder