Hayat, nemli bir çekmecede unutulmuş bir mektup gibi açılıyor, bazen sabahları, bazen hava kararırken..
Üstü sararmış, köşeleri kıvrılmış, ama hâlâ okunmaya hevesli.
Ne yazdığını bilmiyorsun tam olarak,
belki bir aşk itirafı, belki de bir fatura hatırlatması.
Ama açtığında kurşun kalemle çizilmiş bir kurbağa buluyorsun..
Bir damla beklenmedik sevinç,
ya da çocuğun biri sanatı “modern” sandığı için çizmiş olabilir.
İçimde bir saat var, tiktakları geri saymıyor.
Zamanı ileri saran, akrep gibi sinsice hareket eden bir saat bu.
Her sürprizi önceden öldüren değil,
her köşeye saklanmış bir kertenkeleyi kahkaha gibi ortaya atan.
Kimi zaman güneşle kavrulmuş bir portakal kabuğu yahut yeni biçilmiş çimler gibi;
bazen acı, bazen yoğun, ama kokusu çocukluğumu hatırlatıyor.
Ya da o portakallı keki yapmak için her defasında heveslenmemi..
Fırın hâlâ bana kızgın.
Sürprizler hep yanlış zamanlarda gelir.
Çünkü doğru zaman yoktur aslında.
Bir dalgıç maskesiyle yağmur ormanına girer hayat,
sana da kuru bir kibritle geceyi aydınlatmak düşer.
Karanlık seni yutmaz, yalnızca daha net görmeni sağlar.
(Gözlüğünü nerede bıraktığını hatırlarsan tabii.)
Ve bazen…
pencerenin önüne bir kuş konar.
Ne ötüşü var, ne de tüyleri.
Belki de peluş.
Sadece durur.
Çünkü bazı mucizeler ses çıkarmaz.
Onlar sadece olur.
Ve evet, bazen Temu'dan gelir.
Ve hayat, o anlarda
seni zarifçe dizlerinin üstüne indirir.
Çünkü sürpriz,
her zaman bir patlama değil —
bazen bir fısıltıdır.
Ya da dolaptan üstüne düşen makarna paketi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder