Onlar, aynı anda bozulmuş iki saatti.
Biri hep 03:17'yi gösteriyordu — gecenin en karanlık anı —
diğeri 06:45'te takılıydı — umutlanmaya en müsait zaman.
Tanışmadılar, çarpıştılar.
Bir tren garında değil,
bir cümle ortasında…
Ne eksik ne fazla,
iki hecenin arasında birbirlerine denk geldiler.
Sonra her şey eksilmeye başladı.
Biri, içini kitap ayracı gibi bıraktığı bir şiirde unuttu.
Diğeri, sigarasını ters yaktığı bir gecede fark etti onun artık yokluğa daha çok yakıştığını.
Biri her gün bir şey paylaştı.
Bir manzara…
Bir şarkı sözü…
Bazen eski bir film karesiyle konuştu.
“Buradayım ama gelme” demekti belki de,
ya da “gel de ben demeyeyim.”
Öbürü ise hep sustu.
Ama susarken her şeyin altını çizdi.
Harf harf susmak, bazen en yüksek sesle bağırmaktır.
O da öyle yaptı.
İronik bir sessizlikle yazdı kendi hikâyesini.
İkisi de eksikti.
Ama eksiklerin bir araya gelince tam olacağına inanmak,
Buzdan bir köprüye güvenmek gibiydi.
Görünüyordu ama geçilmiyordu.
Birisi, hep yarım kalan kahvesini içti.
Diğeri, hiçbir zaman gönderilmeyen mesajlar yazdı not defterine.
Aralarında bir şehir vardı,
belki iki sokak…
Belki sadece bir adım.
Ama adım atmamak bazen en büyük kaçıştır.
Çünkü bazı kalpler, kırılmamak için sevmez.
Bazı sevgiler, yaşanırsa bozulur.
Ve bazı insanlar, sadece yarım kalınca güzel.
Turgut Uyar'ın da dediği gibi;
"her şeyden biraz kalır-
diyor birileri,
çoğulluk haklılıktır.
Kavanozda biraz kahve,
kutuda biraz ekmek,
insanda biraz acı,
insanda biraz mutluluk"
Sonunda öğrendiler:
Bazen olmaması,
olmasından daha çok tamamlar insanı.
Çünkü bazı hikâyeler mutlu sonla değil,
doğru ayrılıkla biter.
Bir kitap düşer yere...
Kapanır bir pencere...
Saygılar..
Işık sizinle olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder