Bir video izlerken, iki kisi arasında konuşmadan geçen çok hoş bir jeste denk geldim. Hiç bir diyalog yoktu fakat birbirlerini anladıkları o kadar belliydi ki..
Hani derler ya sen; "seni seviyorum" demesen de olur. Tıpkı öyle.
Bazı hikâyeler vardır, hep sürer.
İki kişi düşün… Biri gözlüğünü siler gibi seni incelerken, diğeri cümlelerinin arasına parantez açar sana. Her şey fazlasıyla tesadüf görünür ama bilir ikisi de: bu, özenle kurulmuş bir sahne. Işıklar, zamanlamalar, arka fondaki şarkı bile gizli bir prova gibi.
Mesela biri “rüzgâr çıktı” der, diğeri montunu çıkarıp verir. Oysa üşümemiştir bile. Çünkü mesele sıcaklık değil, anlaşılma arzusu. Jest dediğin, tesadüf dediğin iki raki kadehinin birbirine tokuşturulmasi gibi... Küçük ama ses çıkaran bir yakınlık.
İki taraflı olduğunda, jestler artık sinyal olmaktan çıkar, sessiz bir anlaşmaya dönüşür. Biri kapıdan geçerken yavaşlar, diğeri kapıyı biraz geç kapatır. Arada oluşan rüzgârda kalpler tokalaşır sessizce.
Sanki birbirine dönük iki güneş saati gibi yaşarlar. Gölgeler üzerinden konuşurlar ama hep aynı saate vururlar içlerinden.
Sen kitapların arasında ona dair cümleler ezberlersin, o bir filmde senin yüz ifadeni arar. Biri “bu şarkıyı seviyor muydun?” der, diğeri şarkıyı duyunca “beni hatırladı mı acaba?” diye içinden geçirir. İşte o an, evren bir saniyeliğine iki kişilik olur.
Karşılıklı jestler… İki kişinin birbirinin gönül kenarına not düştüğü hâller. Birinin bıraktığını diğeri tamamlar. Hani biri çayı demler, diğeri şekeri tam sevdiğin gibi bırakır ya fincana… İşte öyle. Ne çay eksik olur ne sohbet.
Yani... Bu bir tür sessiz anlaşmadır. Beklenti değil tam, ama eşiğinde bekleyen bir nezaket. “Ben de anlıyorum seni” demenin, söze ihtiyaç duymayan hali.
Ve en güzeli: bu iki kişi, birbirinin varlığını tesadüfe değil, niyete borçlu olduğunu bilir.
Saygılar.
Işık sizinle olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder