Kalıplar ;
Hayatımızın en kısa özeti..
İkiz kulelerin büyüklüğünü hayal edin. Molekülleri sıkıştırabilme imkanımız olsa ( ki olabilir), kibrit kutusu boyutuna getirebilir ve dünyadaki hiçbir mekanizmasının hareket ettiremeyeceği bir cisim elde edebiliriz.Tıpkı bunun gibi işte hayatımızın özeti. O başarılarımız,eğlencelerimiz,gözyaşlarımız, tabularimiz, yeryüzündeki en üstün varlık olma iddiamiz, aşklarımz, kibirlerimiz..
Hepimiz hayatlarimizin başrolüyuz. Ne kadar silik olursak olalım, sokağa çıktığımızda bizler asıl kadın/erkekleriz. Tüm bunların yanında ne kadar acıdır ki; doğada var olan döngünün sadece birer parçasıyız.
Bir su aygırından daha gerekli ya da daha az işe yarar değiliz.Yahut bağırsakta yaşayan bir bakteriden..
Sadece İnsanız.
Parçalayıcı dişlerimiz yok.Yırtıcı pençelerimiz de yok.Renk değiştirip kamufle de olamıyoruz.Alet kavrayabiliyoruz. Aklımız var ve ayı gördüğümüzde ölü taklidi yaparak kurtulabileceğimizi öğrenebiliyoruz. Çok büyük binalar yaparak ya da çok büyük alanlara her yerden ulaşabilecek teknolojileri sağlıyor olabilmek bizi en özel varlık yapmıyor malesef. Eğer fotosentez yapamıyorsak,bana bu döngüde en özel ya da en vazgeçilmez olduğumuza kimse inandiramaz.
Biz insanlar olarak; birlikte var olmak yerine herşeyle mücadele etmeyi tercih ediyoruz. Doğayla mücadele ediyoruz,hayatta yüzyıllar boyunca kurduğumuz ve katlanarak her gün büyüttüğümüz (her gün birilerini daha dahil ettiğimiz) bu düzen yüzünden; parayla ,insanla,hayvanla,molekülle, metalle, sanatla, mutlulukla,hüzünle,kendimizle ,inandığımız/inanmadığımız yaratıcıyla ,evrimle, devrimle, kalbimizle, böbreklerimizle,sesimizle, görüntümüzle..
Herşeyi; yanımıza ,içimize-disimiza değil,karşımıza koyuyoruz. Bunu bilmek ya da burada yanılmak hiçbirimizi ayrıcalıklı kılmıyor malesef. Bugün evden çıktığımda kendimi bu kalıpların dışında hissediyorum diyemez kimse. Diyorsa bilin ki kendiyle mücadele ediyordur.
Keza tüm bunları düşünürken, tek bir anlamlı cümle kuramıyorum.Çok fazla cümle kurmam gerekiyor kendimi ifade edebilmem için.Nitekim,hayatta tüm yanlış anlaşılmaların sebebi; sözcükler. Şu an size nasıl hissettiğimi tarif edebilirim belki ama bu benim size karşı ne kadar samimi olduğumla alakalıdır. Belki bugün alkol almışımdır ve ne kadar da mutlu olduğumdan bahsediyorumdur.
Ya da yapacak hiçbir şeyim yoktur ve kasvetli bir havanın etkisiyle ne kadar öfkeli olduğumu anlatacağımdır.
Ya da bla bla..
Şu hayatta emin olduğum iki şey var ve bunu tüm samimiyetimle söyleyebiliyorum.(bu da sizin beni ne kadar samimi bulduğunuzla ilgilidir.)
Birincisi; hayatımdakı hiç kimseye bana hissettirdiğinden daha fazla kötü ve daha fazla iyi hissettirmediğim. Turgut Uyar; yatay ve dikey mutsuzluklardan sözetmiş bir şiirinde.* ben bunu kendimce anladım. Sonra yorumladım ve sonrasında kendi yatay ve dikey mutluluklarımı buldum.
İkincisi ise;... neyse bunu ben bu kadar güzel ifade edemeyebilirim.
"Ne zaman dünyanın derin anlamını sezer gibi olduysam, onun basitliği şaşırttı beni."**
Saygılar.
*Turgut Uyar'ın Acıyor şiiri.
**Albert Camus'un Tersi ve Yüzü kitabından.
Işık sizinle olsun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder